Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e Nasihatı

Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana… Suçlamak bize; katlanmak sana… Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana…Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize;bütünlemek sana… Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…

Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Tealâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız.Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin… Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder.Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir Bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da, tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki, bereket büyüklerle beraberdir. Anadolu; içinden kıvrım kıvrım ırmaklar akan, ağıtları alev alev ciğerler yakan… “Ana”larla dolu olan…

Ana çile yumağıdır, oğul dua kaynağıdır. Ana yüreği narin bir ipek, ata bileği Hakk’ın diktiği en sağlam direktir. Ne ananın ince yüreğini yakasın, ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul. Yarın yuva kurduğunda ocağınla onlar arasında köprü olasın.Ana ve ata düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır, yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir…

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, gözüpek) derler.

Sabırsız olma oğul! Sabırsız menzile varılmaz. Kaf Dağı’na sabırsız ulaşılmaz. Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır. İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilan etmemelidir. Gözünü ötelere dikesin oğul, hesabını idealine göre yapasın. Şunu da asla unutmayasın: Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir…

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme…

Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tacını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.

İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı; iyiliğe iyilik her kişinin kârı; kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul.

Öfke benliğin yemi, en lezzetli gıdasıdır. Benlik semirdi mi irade yok olur gider. İradesi zayıflayanın ruhu intihar eder. Posalaşmış bir beden taşımak ne ağır zillet, ötelere kapalı bir ruh taşımak ne büyük ihanet.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar… (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca Bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.

Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez.Görünerek de sevilmez!.. Bizler nefreti eritmek için, sevginin asaletini dünyaya yeniden hakim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Sevgi yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul. Ama altının değerini de sarraf bilir, sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Cahilin karşısında altınlarını çamura atmayasın…

Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez; sağırdır, kem sözü işitmez; dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu namusu sadece yüreğinin eline vermeyesin. En çetin imtihan, sevgiyle olanıdır. ‘Kişi ne kadar bahadır olsa da, muhabbete tuş olur.’ diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dair hedeflerin var oğul…

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…

Sen bizim rüyamız, sen bizim devâmız, sen bizim duamızsın oğul. Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun.

Zümrüt-ü Anka’nı iyi seç ki Kaf Dağı sana yakın olsun. Yolun ebediyete kadar açık olsun.

Veda Hutbesi

VEDA HACCI

Haccın farz kılınması: Hicrî 9/Miladî 631 senesi.

Bu yıl hacca Hz. Peygamber gitmemiştir. Hz. Ebû Bekir’i hac emîri tayin ederek Mekke’ye göndermiştir.

Peygamberimizin Haccı: Hicrî 10/Miladî 632 senesi.

Neden Veda Haccı denilmiştir? Sahabîleriyle vedalaştığı ve bir daha Kâbe’yi görmediği için.

Bu haccın başka adları var mıdır? Hac ibadetinin tüm hükümlerini nazarî ve amaelî/uygulamalı olarak tebliğ ettiği için Haccetu’l-Belâğ/Belâğ Haccı; haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması dolayısıyla Haccetu’l-İslâm/ İslâm Haccı olarak da adlandırılmıştır.

Medine-i Münevvere’den kimlerle ve ne zaman hac yolculuğuna çıktı? Hanımları/Validelerimiz, kızı Fâtıma, muhâcirler, ensâr ve Arap kabilelerinden katılan sahabîlerle Medine-i Münevvere’den 26 Zilkâde 10/22 Şubat 632 Cumartesi günü hareket etti.

Mekke-i Mükerreme’ye ne zaman vardı? 4 Zilhicce 10 Pazar günü kuşluk vakti Kusvâ adlı devesinin üzerinde olduğu halde Mekke’ye ulaştı. (Salı veya Pazartesi günleri de rivayet olunmuştur.)

Peygamberimiz Mekke’ye vardığında ne yaptı? Kâbe-i Muazzama’yı tavaf edip iki rekat namaz kıldı. Ardından Safâ ile Merve arasında sa’y etti.

8 Zilhicce Perşembe (Terviye Günü) gününe kadar Ebtah mevkiinde kendisi için kurulan çadırda konakladı. Aynı gün Mina’ya hareket etti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada kıldı. Geceyi de burada geçirdi.

Arafat’a ne zaman çıktı? 9 Zilhicce Cuma sabahı (Arefe Günü), namazı kıldıktan sonra güneş doğunca Mina’dan ayrıldı. Müzdelife’den geçerek Arafat’ta Nemîre mevkiinde kurulmasını buyurduğu çadıra varıp konakladı.

Hutbe’yi ne zaman irad buyurdu/okudu? Peygamberimiz zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp devesine binerek Arafat Vâdisi’nin ortasına geldi. ‘Urane Vadisi’nde Veda Hutbesi’ni okudu.

Bügün 9 Zilhicce 10/6 Mart 632 Cuma günüdür.

Peygamberimizin Arafat’ta hutbesini sayıları yüz kırk bin civarında bir topluluk dinledi.

Hutbenin tam olarak ulaşması nasıl sağlandı? Peygamberimiz konuşmaya başlamadan önce Cerîr bin Abdullah vasıtasıyla sükûneti temin etmiştir. Ayrıca Rebîa bin Umeyye gibi gür sesli münâdileri görevlendirerek cümlelerinin tekrar edilerek tüm dinleyenlere duyurulmasını sağlamıştır.

Peygamberimiz Medine-i Münevvere’ye ne zaman döndü ve ne zaman âhirete yürüdü? 29 Zilhicce 10/26 Mart  tarihinde Medine’ye döndü. Altmış altı gün sonra 14 Rebîülevvel 11/8 Haziran 632 günü kuşluk vakti âhirete yürüdü.

 

VEDA HUTBESİ

Sevgili Peygamber Efendimiz Hazretlerinin (Sallalâhu aleyhi ve selem) Veda Haccı’nda şu hutbeyi îrâd buyurmuşlardır:

 

“Hamd ve şükür Allah’a mahsustur; biz O’na hamd ederiz, O’ndan yardım talep ederiz, affımızı O’ndan diler ve O’na yöneliriz. Nefislerimizin şerlerinden, hareket ve fiillerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse o kimse için sapıklık olamaz; kimi sapıklığa sevk ederse o kimse için doğru yola sevk eden kalmamıştır. Allah’tan başka ilah olmadığına, O’nun Tekliğine ve bir denginin bulunmadığına şahadet ederim. Yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.

Ey Allah’ın kulları! Sizlere Allah’tan korkup çekinmenizi tavsiye ve sizi O’na itaatte bulunmaya teşvik ederim. Bu suretle en iyi ve hayırlı olan bir şey ile sözlerime başlamak istiyorum:

O halde ey insanlar! Size açıkladığım şeyleri dinleyin! Zira bilmiyorum, bu yıldan sonra bulunduğum bu yerde belki de sizlerle tekrar buluşamayacağım.

Ey insanlar! Kanlarınız (hayatınız), mallarınız, haysiyet ve şerefleriniz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar, bu yerde (Mekke), bu ayda (Zilhicce), bu günün mukaddes olması gibi mukaddes ve mükerremdir.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi?.. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

Emanet olarak eli altında bir şey bulunduran kimse, onu kendisine emanet etmiş olan şahsa iade etmelidir.

Gerçekten (artık) Câhiliyye Devrinde mevcut ribâ kaldırılmıştır; şu kadarı var ki (borç olarak verdiğiniz) sermayeleriniz sizindir; (bu suretle) ne zulmedecek ve ne de zulüm edileceksiniz. Allah (bundan böyle) ribâ’nın olmayacağına hükmetti. Kaldırdığım ilk ribâ, amcam Abbas b. Abdulmuttalib’in ribâsıdır.

Ve yine Câhiliyye Dönemi kan davaları kaldırılmıştır; (kaldıracağım) ilk kan davası (yeğenim) Âmir b. Rebîa b. Hâris b. Abdulmuttalib’in kan davasıdır.

Câhiliyye Dönemi’nin (Mekke şehri ile ilgili) hükümet vazifeleri kaldırılmıştır. Kâ’be Muhafızlığı (sidâne) ve hacıların su işleri (sikâye) vazifesi bundan müstesnadır.

Kasden adam öldürme kısas ile cezalandırılır. Taş ve sopa ile öldürme gibi, şüpheli kasıt hallerinde yüz deve (kan diyeti)’dir. Daha fazlasını isteyen kimse, Câhiliyye Devri insanlarındandır.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

O halde ey insanlar! Gerçekten şeytan, sizin bu ülkenizde kendisine tapınılmaktan ümidini kesmiş bulunuyor. Fakat o, bunun dışındaki iş ve hareketlerinizden ehemmiyetsiz saydıklarınızda, kendisine tâbi olunmaktan hoşnût olacaktır.

Ey insanlar! “Nesî” usûlünü (yani Haram Aylar’dan olan mukaddes aylara bunun dışından bir ay ilavesi usûlünü) tatbik etmek küfürde aşırı gitmektir; kâfirler bununla sapıtmışlardır. Onlar bu bir aylık (zamanı) bir sene kutsiyetsiz  (yani Haram Aylar dışı, alelâde bir ay), diğer bir sene de haram (yani, Haram Aylar’a dahil, mukaddes bir ay) sayarlar, gayeleri, Allah’ın Haram Aylar’dan saydığı (ayların) birbiri arkasına akışını görünüşte muhafaza etmek ve Allah’ın Haram Aylar dışı saydığı ayları bunun içinde (yani mukaddes) gibi göstermektir. Bu suretle onlar, Allah’ın helal ettiği şeyi haram hale getirmiş oluyorlar. Şimdi zaman (yani takvim), Allah’ın yeri ve semâvâtı yarattığı gündeki durumuna rücû etmiş bulunuyor (yani Nesî tatbik edilen sene ile, Nesîsiz aylar birbiri üzerine çakışmış, diğer bir ifadeyle kamerî takvim, nesî ameliyesine ihtiyaç göstermeksizin o yıl tam güneş takvimindeki aylar üzerine intibak edip oturmuştu). “Gerçekte Allah indinde, yeri ve semâvâtı yarattığı günde takdir ettiğine göre, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır”; bu dördün üçü birbiri arkasına gelir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, dördüncüsü Mudar kabilesinin Receb ayıdır ki bu, Cemâziyelahir ile Şa’bân ayı arasında bulunur.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

O halde ey insanlar! Hanımlarınızın sizin üzerinizde hakkı bulunduğu gibi sizin de onlar üzerinizde hakkınız vardır: Sizin onlar üzerinizdeki hakkınız, sizden başka bir erkeğe döşeğinizi çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi, izninizle olması müstesna evlerinize sokmamalarıdır. Kadınlara en iyi bir tarzda davranıp muamelede bulununuz; çünkü onlar sizin himaye ve muhafazanız altına girmiş kimselerdir. Sizler onları Allah’ın bir emaneti olarak almış bulunuyorsunuz. Onlara “Allah’ın adıyla” helalinden yaklaşın. Kadınlar hususunda Allah’tan korkup çekinin ve onlara karşı en iyi bir tarzda davranıp muamele edin!

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

Ey İnsanlar! Mü’minler kardeştir. Bir kimse için kardeşinin malını (yemek) onun tam rızasını elde etmedikçe helal olmaz.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

Benden sonra küfre sapıp birbirinizi boğazlar hale gelmeyin.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

Ey İnsanlar! Rabbiniz bir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’den türemiş bulunuyorsunuz. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah indinde en mükerrem ve makbul olanınız, O’ndan korkup çekinenizdir.” Bir Arabın Arap olmayan üzerinde bir üstünlüğü yoktur; (varsa) bu, takva yönündendir.

Dikkat edin!

Tebliğ ettim mi? .. .

Ey Allah’ım Sen şahit ol!

 

Kendisini dinleyen mü’minlerin “Evet” demeleri üzerine Hz.Peygamber şöyle devam etti:

Burada bulunanlar bulunmayanlara bu sözlerimi bildirsinler! .. Ey İnsanlar! Allah muhakkak ki her vârisin mirastan olan hissesini tayin ve tesbit etmiştir. O halde bir vasiyet, herhangi bir vâris lehine olmak üzere, diğer vârislerin mahfuz hisse hudutlarını, aşamaz. Mirasçılardan başkası için yapılan bir vasiyet, miras olarak kalan mallar toplamının üçte birinden fazla olamaz. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa oraya aittir. Babasından başka bir kimseye mensubiyet iddiasında bulunan, yahut (kendisini himaye altına almış olan) efendisinden başkasını efendi edinenin üzerine Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun!.. Böyle bir insanın ne nâfile ibadetleri (sarf) ve ne de farz ibadetleri (‘adl) kabul olunacaktır.

Ve’sselâmü aleyküm.[1]



[1] Prof.Dr. İbrahim SARIÇAM’ın Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı adlı kitabından tasarruf edilerek nakledilmiştir. (Vedâ Haccı ve Hutbesi için bkz.: Vâkıdî, III, 1088-1116; İbn Hişâm, II, 601 vd.; İbn Sa’d, II, 172-189; Taberî, III, 148 vd.; İbn Abdülber, Dürer, s. 259-268; İbn Seyyidinnâs, II, 359-368; Makrîzî, s. 510 vd.. İbrahim Sarıçam tarafından Vedâ Hutbesi için ana kaynaklar da gözden geçirilerek Muhammed Hamidullah’ın mukayeseli metnini esas alınmış ve sadeleştirilmiştir. Bunun için bkz. el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, s. 360 vd.; İslâm Peygamberi, I, 298-301.)

Müslümanlıkta İtaat ve Biat Mevzuu

NİSA SÜRESİ 59. AYET: Ey îman edenler, Allaha itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir saahiblerine de itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allaha ve Peygambere döndürün1, eğer Allah ve âhiret gününe inanıyorsanız. Bu, hem hayırlı, hem netice i’tibâriyle daha güzeldir.

“O hususta Kur’an-ı Kerime ve sünneti seniyyeye müracaat edin.

MÜMTEHİNE SÜRESİ 12. AYET: Ey peygamber, mü’min kadınlar – Allaha hiçbir şey’i eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlâdlarını öldürmemeleri,2 elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüb getirmemeleri,3 (emredeceğin)4 her hangi bir iyilik hususunda sana aasî olmamaları şartiyle – sana bey’atleşmiye geldikleri zaman bey’atlerini kabul et. Onlar için Allah’dan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.5

Yani gayri meşru bir çocuk dünyaya getirip de onu zevcine nispet ve iftira etmemeleri. “Celaleyn, Medarik”

3 “Beyzavi”

4 Bu Ayeti kerime Mekkei Mükerremenin fethi günü nazil olmuştur. Resullullah (Sav) erkeklerin bey’atini bitirdikten sonra kadınlarında bey`atını kabul buyurmuştur. Onlarla olan bey’atlaşması el tutmak sureti ile değil, sözle olmuştur. “Beyzavi”

Kaynak: Hasan Basri Çantay Hazretleri 3 Cilt Kur’anı Hakim Ve Meal-i Kerim 1. ve 3. cilt

Biat yalnız Allah’a ve Peygambere, İtaat Allah’a, Peygambere ve Müslümanlardan olan emir sahiplerine olur.

Emir sahipleri arasında çekişme olursa, Nisa Süresi 59. Ayette buyrulduğu üzere Allah’a ve Peygambere dönün. (Kur’anı Kerime ve Sünneti seniyyeye müracat edin)

Yayın tarihi Kategoriler Blog

Süt

Peygamberimiz Kur’andaki Allah’ın emirlerine uygun olarak gıdalanmasını ayarlamış. Nahl Suresi 66. ayette Allah sütü medh etmiş. Doğunca hayata süt ile başlıyoruz. Peygamber hayat boyu sütü tercih etmiş. Miraçta ikram olarak sütü tercih etmiş. Hayat boyu sütü kullanmalı. 2 yıla kadar süt kardeşliği oluyor. Kuran emirlerine göre, süt kardeşliğinde evlenmek yasaklanıyor. Kadınlar, erkeklerden fazla süt içmeli. Çünkü çocukları besliyorlar.

Yayın tarihi Kategoriler Blog

İman

Kelime-i Şehadeti (“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh”, “Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını ve Hazreti Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğunu kabul ederim.”) dilimiz ile söyleyip kalbimiz ile (ruhumuz ile) tasdik edersek imana girmiş oluruz. Kur’an ve Sünnete uyarak amelimiz ile tam takva üzerine yaşarsak Allah’ımızın mü’min kulu oluruz. Kur’anın Kur’an ile tefsirine uyarsak, Peygamberin hadislerinin Kur’ana uyanlarının tefsiri ile amel edersek tam mü’min kul olmuş oluruz. Anamıza, babamıza, büyüklerimize, çocuklarımıza ve vatanımıza bakarsak, tam imanlı kul olmuş oluruz.

Yayın tarihi Kategoriler Blog